HAMİLELİĞİN 0-14. HAFTASI
Genler ve Kromozomlar
Sperm ve yumurtadaki genetik bilgi, kromozomlar içinde saklıdır. (23 kromozom anneden, 23 kromozom babadan) Kromozomların her biri, sıkıca birbirine sarmalanmış DNA dizilerinden oluşur. İnsan hücresindeki DNA molekülleri çözülüp uç uca eklendiğinde, boyu 180 cm’yi geçebilir. 20.000-25.000 gen bir insanı oluşturur, bir tavuğun oluşması gereken sayıda hemen hemen aynıdır. Hepimiz, vücudumuzdaki hemen her hücrenin çekirdeğinde 23 çift kromozom halinde dizilen bir dizi gen taşırız. Genlerimiz, bizim bir balık ya da bir ağaç değil, bir insan olacağımızı söyleyen, hatta nasıl biri olacağımızı belirleyen bir dizi komuttur. Anne ve babamızın genetik oluşumumuzdaki payı eşittir ama çocuğun cinsiyetini belirleyen babadır. 23. kromozom çiftinin özel görevi cinsiyeti belirlemektir. Anneden gelen, yumurtadaki cinsiyet kromozomu her zaman aynı tiptedir: X tipi. Ama sperm içinde babadan gelen cinsiyet kromozomu iki tipte de olabilir: kız ise X, oğlan ise çok daha küçük bir kromozom olan Y kromozomu. Bu bebeğin cinsiyetini anne ve babası aylar sonra öğrenebilecek, ama bu dölleme yarışını kazanan bir X sperm ise kızları, Y sperm ise oğulları olacaktır. Bu bebeğin anne babasından aldığı genler daha şimdiden onun görünüşünü ayrıca büyük ölçüde de karakterini önceden belirlemiştir.
Herşey bu karışımın içinde...
İnsanda, çekirdeksiz olgun alyuvar hücreleri dışında, vücut hücrelerinin hepsinde 23 anneden 23 babadan olmak üzere toplam 46 kromozom vardır. Sperm ve yumurta oluşurken bu sayı, özel bir çeşit hücre bölünmesiyle ikiye bölünür. Bu bölünme sırasında kromozomlar kendi çiftlerinde kalır. Daha sonra her bir çifti oluşturan parçalar, bölünen hücrenin zıt kutuplarında toplanırlar. Böylece sperm ve yumurta hücreleri hem birbirinden, hem de kendilerini oluşturan anne-babalarının hücrelerindekilerden farklı genetik kombinasyonlar içerir. Döllenme, insan türünde sürekli bir çeşitlilik sağlarken kromozom sayısı hep 46 olarak korunur.
Yolculuk başlar... 2.Gün
Döllendikten hemen sonra yumurta, fallop tüplerinden rahme doğru yola çıkar. Yaklaşık 30 saat sonra, ilk iş olarak bölünmeye başlar. Vücuttaki her hücre için, orjinal genetik mesajın o hücreye ait bir kopyası gerekeceğinden kromozomlar önce çoğalarak kendi DNA’larının özdeş bir kopyasını oluştururlar. Bu original ve kopya kromozomlar, özel oluşmuş iğsi bir yapı üzerinde yumurtanın ortasına toplanıp dizilirler. Bu iğsi yapının ipliksi uzantıları kısalarak kromozomları çekirdeğin zıt kutuplarına doğru çeker. Kromozomlar iki dizi halinde birbirinden ayrıldığında çekirdek de ikiye bölünür ve hücre, tamamen aynı genetik bilgiyi içeren,birbirinin aynı, daha küçük iki hücreye bölünmüş olur. Eşey hücreleri (sperm ve yumurta) testis ve yumurtalıklarda üretilirken, birincil eşey hücreleri, kromozom sayılarını diğer hücrelerin kromozom sayısının yarısına düşürürler. Bunun için iki özel hücre bölünmesi gerekir. Önce birincil eşey hücresi, her birinde bir kromozom dizisi bulunan iki hücreye bölünür. Bu hücrelerin her ikisi de kendi kromozom dizilerini kopyalar ve tekrar bölünür. Böylece, ortaya çıkan dört hücrenin her birine bir kromozom dizisi düşer. Bu işlem, erkeklerde ergenlikten başlayarak öylece sürer gider, her bir birincil eşey hücresinden dört sperm oluştulur. Dişilerde,doğmadan önce,daha fetus üç aylıkken başlar,ama hücre bölünmesinin ilk raundu ergenliğe kadar başlatılmaz.
Hücre yumağı 5. Gün
Bölünme süreci, minik hücre kümelerinin fallop tüplerine doğru yol almasıyla devam eder. Çoğalan hücreler, döllenmeden önce yumurtada depolanmış olan besinlere bağımlı olduklarından her bölünmede biraz daha küçülürler, böylece tüm hücre kümesi hiç bir zaman original yumurtadan daha büyük olamaz ve tamamen zona pelusidaile örtülü kalır. Sekiz hücreli evreye gelindiğinde, hücreler şekil değiştirip bir araya gelip sıkışarak kompakt bir küre halini alırlar. Dutu andiron 12-15 hücreli bu küreye morula adı verilir. Döllenmeden üç-dört gün sonra rahme vardığında 32-64 hücrelidir. Sonraki iki-üç günde de, blastosist adı verilen, iç rahimden gelen besleyici sıvıyla dolu bir küre haline gelir. Blastosist büyüdüğünde iki kısma ayrılır. Yassılaşan hücrelerin trophoblast adı verilen dış katmanı ileride plasenta olacak, kürenin içerisindeki hücre kümesi embriyo haline gelecektir. Bu iç hücreler, embriyonik kök hücreler olarak bilinir. Bu hücrelerin olağanüstü bir yeteneği vardır. 350 farklı hücreye dönüşebilir ve vücudun herhangi bir kısmı haline gelebilirler.Erken evredeki hücrelerin dönüşme potansiyeli daha büyüktür.
Gebeliğin 1. Günü
Sperm artık yumurtanın etrafındaki folikül hücrelerinden geçme ve yumurtanın jölemsi örtüsünü delme gibi cesaret kırıcı bir görevle karşı karşıyadır. Bunu için özel bir donanıma sahiptir. Kafasında biyolojik enzimlerle dolu başlığı bulunmaktadır. Kimyasal bir matkap gibi işleyen bu enzimler başlıktaki deliklerden boşalır, folikül hücrelerine dağılır ve spermin zona pelusidayı delmesini sağlar. Tek başına hiç bir sperm, diğer yüzlerce spermin yardımı olmadan kendi kendine bu engeli aşamaz. Sperm, zona pelusidaya değdiği anda bu hedef yüzeye kilitlenir ve tam bir dönüşüm gerçekleşir. Yeniden canlanan kuyruğunun zorlamasıyla, zona pelusidadan yumurtanın zarına kadar olan yolu parçalayan başka enzimler salgılar. Artık sperm çıplak kalmıştır; başlığı yokolmuş ve kafasındaki zar bozulup dağılmıştır. İkinciye verilecek hiç bir ödül yoktur. Çabuk davranan spermin yumurtanın zarına saplanmasıyla birlikte, yumurtada ve zona pelusidada, başka bir spermin buradan geçmesini imkansız hale getiren bir değişiklik meydana gelir. Kazanan spermin kafası ve kuyruğu yumurtaya girer, geride spermin zarı kalır. Kuyruk kafadan ayrılır ve spermin çekirdeği yumurtanın çekirdeğine doğru çekilir.Bu iki çekirdek ,tek bir çekirdek haline gelir. Döllenme tamamlanmış olur. Biri anneden, biri babadan gelen iki ayrı genetik dizi birleşerek yeni bir genetik şifre oluşturur. Bir insanın,daha önce hiç var olmayan ve asla tekrarı olmayacak olan, sadece kendine ait olduğu an, ana rahmine düştüğü andır.
Implantasyon 2.Hafta
Yedinci güne gelindiğinde, artık yaklaşık yüz hücre içeren blastosist, progesteronun etkisiyle yumuşayan ve kabaran rahim içi duvarına gömülür. Rahim içi duvarına yapışan, zarlarını kaybederek bir araya gelip kaynaşan trofoblast hücrelerinden aldığı destekle blastosist hızlı ve saldırgan bir şekilde rahim içi duvarına yayılır. Rahim hücrelerine kendilerini tahrip etmelerini söyleyen sinyaller veren moleküller ve bu hücrelerden geriye kalanları sindiren enzimler üreterek yerleştiği yerdeki rahim hücrelerini oyarlar. Aynı zamanda, trofoblast, süngerimsi çıkıntılar oluşturarak rahim duvarının derininde annenin kan dolaşımından yol açarlar..Annenin kanının, oluşan bu deliklerden dolmasıyla plesantada bir kan rezervi oluşur, ilk emriyo hücreleri buradan beslenir ve hayatta kalır. Onuncu güne gelindiğinde, hala mikroskobik büyüklükteki embriyo rahim içi duvarına gömülerek kaybolur, geride bıraktığı yara izi iyileşmeye başlar, bu nedenle dokusu embriyoyu geçici bir süre koruyan bir kapsül görevi görür.
Organizasyon 3.Hafta
Rahim duvarında kendine bir yuva kurduktan sonra embriyonun artık kendini organize etmesi gerekir. Yaklaşık 13. günde, iç hücre kitlesi, biri diğerinin içinde iki kabarcık oluşturur. Bunlardan biri, ilk ektodermdir (dış deri), doğrudan trofoblastın iç yüzeyine bağlıdır ve ileride amniyon boşluğu haline gelecektir. Embriyo iki kabarcıklı diskte şekillenmeye başlar. Gastrülasyon adı verilen bu hareketli süreçte hücreler topluca hareket eder. Üçüncü haftanın başında, embriyo diskinin ortasına doğru boyuna bir oluk açılmaya başlar. Hücreler, bu oluğa doğru hareket eder
ve kendilerini bunun içerisine bırakırlar. Sonuç, üç başlangıç katmanından oluşan bir embriyodur. Bu katmanlar ileride vücudun organları haline gelecektir. Üst, ektoderm katmanı, göz mercekleri ve sinir sisteminin büyük bir kısmıyla birlikte, deri, saç, tırnak, göğüs uçları ve diş minesinin dış katmanları haline gelecektir. Başlangıç katmanlardaki hücrelerin, belirli bir işleve yöneltilip ya da programlandıktan sonra, artık değişip başka bir hücre tipi haline gelmesi mümkün değildir.
Yazı-Tura
Bir santimetreden binlerce kat küçük yeni döllenmiş bir yumurtadan, milyarlarca hücreli bir insan nasıl ortaya çıkıyor? Hücreler, embriyonun içerisinde olduklarını, hangi doku veya organa ait olduklarını nereden biliyorlar? Sonunda, tepeden tırnağa herşeyi yerli yerinde mükemmel bir bebek nasıl oluşuyor?
En başta tamamen birbirinin aynısı olan hücreler, bir şekilde özelleşerek beyin, kemik, kas, karaciğer ya da bizim gibi memelilerde bulunan 350 özel tip hücreden birine dönüşür. Genetik bozukluklarda ve de kanserde, genlerin kontrolünde ters giden birşeyler olabilir. Sağlıklı hücrelerde, uygun genlerin düğmesine basılar, uygun olmayan genlerin düğmesi kapatılır ve böylece embriyonun oluşumunda her biri kendi payına düşeni yapar. Döllenen yumurta büyüyüp embriyo haline geldiğinde, başlangıçta biçimsiz, küçük bir kitledir. Yavaş yavaş iki asimetri oluşur; bir baş-kuyruk ekseni ve bir yüz-sırt ekseni.
Beyin ve Omurilik 3. Hafta
Sinir sistemi, vücudun diğer sistemlerinin faaliyetlerini koordine ettiğinden çok erken oluşmaya başlar ve doğuma kadar, hatta doğumdan sonra da gelişimini sürdürür. Birinci ayın sonunda, embriyo, tüm sinir sisteminin temelini atmış olacaktır. Sinir sisteminin ilkel nöronları biraraya gelerek sinirleri oluşturacak ve sonunda büyüyüp gelişmekte olan vücudun en küçük noktasına kadar uzanacak, saatte 480 km hızla mesaj gönderecek ve alacaktır. 18 veya 19. Günde, embriyo henüz sadece 1,5 mm boyundayken omurilik taslağı ektodermde bir dönüşüm başlatır. Ektoderm hücreleri kalınlaşır, embriyonun sırtı boyunca uzanan bir iz oluşturacak şekilde içeri doğru çökmeye başlar ve düz bir tabaka oluşturur.Oluşan izin iki yamacı birbirine doğru kıvrılır ve 23.günde birbiri üzerine kapanarak içi oyuk, boş bir kanal oluşturur.Oluşan bu kanala nöral tüp adı verilir. Sinir teli oluşurken diğer organların temelleride atılmaya başlar. Başlangıç halindeki sinir telinin her iki yanında, başlangıçta bir kaç tane, daha sonra 10,20 ve 40 tane olmak üzere tuğla yığınları gibi doku blokları belirmeye başlar. Çok geçmeden nöral tüpün farklı kısımlarından da, sinir sisteminin çeşitli kısımları oluşmaya başlar. Tüp daha birleşmeden üç büyük lob belirir,üçüncü haftanın sonunda artık beynin başlıca üç kısmı, yani arka beyin, orta beyin ve ön beyin oluşmuştur. Tüpün omurgaya ait kısmı en az değişen ksımdır, hatta erişkin hayatımızda bile omurilik hala ortasından bir kanal geçen kalın duvarlı bir tüptür. Eğer nöral tüp, baş yönünde uçta kapanamazsa o zaman beyin oluşmaz, bu duruma anensefali denir. Bu anormallikte dünyaya gelen çocuklar genellikle ya ölü doğarlar ya da doğumdan sonraki birkaç gün içinmde ölürler.
Yaşam Belirtileri
Annenin son adet kanamasının başlangıcının üzerinden beş hafta geçmiştir. Olması gereken zamanda adet kanamasının gerçekleşmemesi genellikle anne için gebe kalmış olabileceğinin ilk belirtisidir. Sonraki beş hafta içinde anneler vücutlarında inanılmaz olayların baş gösterdiğini fark edebilir ve teste ihtiyaç duymadan gebe kaldıklarını analayabilirler. Üçüncü aya gelindiğinde annenin kalbinin pompaladığı kan miktarında belirgin bir artış görülür. Bu miktar, gebelik ilerledikçe daha da artarak doğuma kadar yüzde 30-40 oranında yükselir. Bu artış, esasen kalbin daha kuvvetli atmasından kaynaklanır, ama hızı da artar. Embriyo ana rahmine iyice yerleştikten sonra büyümek için gereken tüm ihtiyacını annenin kan dolaşımından çekip alır. Üstelik bir de, doğumdan sonra bebeğe gerekli besini sağlamaya hazırlar. Annenin memeleri büyür ve yüzeyindeki toplardamarlar giderek daha belirgin bir hal alır.Hormon düzeylerindeki değişikliklerin etkisiyle olgunlaşan bez dokusu memelerde hassasiyete ve karıncalanmaya neden olur. Süt salgılanmasına yol açan hormonlar gebelik sırasında da üretilmesine rağmen, doğuma kadar süt salgılanması baskılanır. Yine de, gebeliğin son üç ayında meme başından kolostrum adı verilen saydam bir sıvı sızmaya başlayabilir.Kolostrum, bir şeker, protein, ve antikor kokteylidir. Bebeğin tüm besin ihtiyacını karşıladığı gibi doğumdan sonraki ilk birkaç günde gerçek süt gelmeye başlayıncaya kadar bebeği enfeksiyonlara karşı korur. Hormonların etkisiyle ortaya çıkan diğer değişiklikler, eklemlerde doğumu ve doğurma sürecini kolaylaştıran bir gevşeme ve ciltte kahverengi lekelerin oluşmasıdır. Annenin genişleyen vücuduna uyum sağlamak için gerilerek çatlayan cildin altındaki kolajenin etkisiyle doğum çatlakları belirir. Böbreklere giden kanın artması idrar üretimini de arttırır ve anne adayının daha sık tuvalete gitmesine yol açar. Annenin iştahı genelllikle artar.Yine de tüm gebelik boyunca ihtiyacı olan ekstra enerji en fazla 60.000 kaloridir. Annenin ihtiyacı olan besin miktarı pek artmasa da, besin cinsine dikkat edilmelidir. Özellikle demir ve vitamin takviyesine ihtiyacı olabilir. Gebeliğin en gözle görülür belirtisi annenin karnının büyümesidir. Büyüyen fetüse uyum sağlamaya çalışan rahim büyük oranda genişler.Yaklaşık 12. haftada kasıktan itibaren belirmeye başlar, 22. Haftada göbeğe ve 36. Haftada kaburgalara kadar yükselir. Bu gerilme anneyi hiç endişelendirmeyecektir.Gebelik hormonlarının etkisiyle annenin rahmindeki ve karnındaki düz kaslar büyüyüp esneyerek gebelik sırasında 60 katına çıkar ama doğumdan 6 hafta sonra hemen hemen önceki haline döner.Biyolojik bakımdan hamilelik, doğurganlık çağındaki bir kadın için normal bir durumdur. Bu görüş, gebeliğin bir çeşit hastalık olduğu görüşünden kurtarır ve gebelikle birlikte ortaya çıkan tatsız belirtileri, büyüyen fetüse bağlı olarak ortaya çıkan hormonal ve fiziksel değişikliklere uyum sağlamada yetersizlik olarak görmemizi sağlar.
Kırılma 4. Hafta
Embriyo artık biraz insan formunu almaya başlamıştır. Üstelik embriyo, kendi yaşam destek sisteminin en önemli diğer zarlarını da oluşturmuştur. Endoderm kabarcığı, embriyonun karnında göbeğinden asılı bir balon gibi kalır. Bu yolk (yumurta sarısı) kesesidir. İnsanlarda içerisinde hiç yumurta sarısı olmasa da bebeğin plasentası tamamen gelişinceye kadar embriyo, başlangıçta ihtiyacı olan tüm besini bu keseden karşılar. Yolk kesesi aynı zamanda sindirim borusunun bir kısmını oluşturur, ilkel kan hücrelerini ve eşey hücrelerini üretir. Embriyonun kıvrılmasıyla ektoderm kabarcığı esneyerek embriyoyu neredeyse tamamen çevreleyen bir balon haline gelir. Bu balona amniyon kesesi denir. Fetüsün ana karnında geçirdiği süre boyunca içerisinde yüzdüğü sıvıyla doludur. Yolk ve amniyon keseleri, bir bağ sapı ile koryon kesesi adı verilen daha büyük bir balona asılıdır.
Bir kalp atmaya başlar... 4. Hafta
Kardiyovasküler sistem, embriyoda çalışmaya başlayan ilk önemli sistemlerden biridir. Kalp ve damarlar olmadan embriyonun büyüyüp gelişmesi için gereken besin ve oksijenin iletilmesi mümkün değildir. Embriyonun başlangıçta yumurtadan ve yumurta kesesinden aldığı besin maddeleri çoktan tükenmiştir. Üçüncü haftanın başında, önce yolk kesesinde, bağ sapında ve allontoiste,iki gün sonra da embriyonun kendisinde olmak üzere kan damarları belirmeye başlar. Bu damarlar, oyuk ve üst üste yığılı mezoderm hücre kümelerinden oluşur. Bu evrede, yığın halindeki kalp hücreleri hala hareketsizdir. Başlangıçta bir çift hilali andiron bir boru gibi dizilen bu hücre yığını birbirine kaynaşarak 'S' şeklinde tek bir boruya dönüşür. Dördüncü haftanın başında 22. veya 23. günde, tek bir kalp hücresi ani bir sarsıntıyla can bulur. Dördüncü haftanın sonuna gelindiğinde, ritmik atan kalple birlikte fetüsün içinde bir saç teli kalınlığındaki damaralarda ilkel kan hücreleri dolaşmaya başlar.
Vücut Geliştirme 4.Hafta
28.gün günde yaklaşık 1mm büyümekte olan embriyo halen bir kibrit çöpünün başı kadardır ama hayati organları şimdiden belirginleşmiştir.Vücudun iki yanında beliren tomurcuklar ileride kol ve bacakları olacaktır. Gövdesinde çıkıntı yapan minyatür kalbi dakikada 80 kez atar ve her gün biraz daha hızlanır. Başın yer aldığı uçta, solungaç gibi beş deri kıvrımı görülür, bu kıvrımlar yüzünü ve çenesini oluşturacaktır. Henüz tam işlev görmemekle beraber, artık açılan ağızdan aşağı doğru, boru şeklinde sindirim sistemi iner. Bir mide, bir karaciğer, bir safra kesesi, bir pankreas ve troit bezi vardır. Sonraki dört hafta boyunca embriyomuz, kendi iç genetik komutlarına uyarak büyümeye devam edecektir. üm organ ve sistemleri şekillenmeye başlayacak ve bebek insan görünümüne kavuşacaktır.
Baş 6.Hafta
Embriyo, gelişiminin 6. Haftasında,10-12 mm boyundadır. Kol tomurcukları kanat şeklinde, bacak tomurcukları ise yüzgece benzer. Ellerini ve ayaklarını oluşturacak hücre tabakaları belirir. Birkaç gün önce siyah noktadan ibaret olan gözleri ortaya çıkmıştır. Retinalarında biraz pigment vardır, mercekleri vardır ve göz kasları oluşmaya başlamıştır. Embriyonun burnu ve ağzı seçilebilir. Altıncı haftada embriyonun beyni, ileride içini tamamen dolduracak embriyon sinir dokusuyla kaplı 5 boşluktan ibarettir. Beyin kabuğunun temelleri atılmıştır. Böbrekler oluşmuştur ama atık arıtma yapmazlar. Akciğerlerin lobları belirmiştir. Dış üreme organlarının şekli kabartı şeklinde belirir.Yine de şimdiye kadar erkek ve dişi embriyo tamamen aynı görünümdedir.
İnsan Yüzü 7. Ve 8.Hafta
Geçirilen 5 haftada embriyo yüzlerce farklı türde hücre oluşturmuştur, kas ve sinirleri seğirmektedir ve başlıca organlarının ve sistemlerinin hepsi tamamdır. Embriyo artık ayırt edici insan özelliklerine sahiptir ama başı hala vücuduna orantısız büyüklükte, baş-popo mesafesinin yarısı kadardır. Elleri ve ayakları vücudunun önünde birbirine yakın durur. Retinanın ışığa duyarlı hücreleri oluşmuş ve retinadan beyne sinir bağlantıları kurulmuştur. 25-26 haftaya kadar, beyin kabuğundaki görme merkezinin sinirleri hazır oluncaya kadar tekrar açılmayacaktır. Ağzının içinde damak ve tat tomurcukları oluşmaya başlamış minik bir dil vardır. Gelişimini sürdüren çene kemiğindeki 20 süt düşünün hepsinin diş tomurcukları hazırdır. Kalpten ve akciğerlerden diyaframla ayrılmış olan bağırsaklar öyle hızlı büyür ki, oluşan bağırsak halkaları bir süreliğine embriyonun karın duvarından dışarı fırlar ve göbek kordonuna yakın bir kese içerisinde büyümeye devam eder.
Planlı Hücre Ölümü
Bebeğin bacakları şekillenip uzadıkça, bacak oluşumlarını yapan deri katları yoğunlaşmaya başlar ve ileride sert kemik haline gelecek kıkırdağı oluşturur. Bu kıkırdak sadece bir kalıp görevi görür. Kemik hücreleri bu kıkırdağa akın edip kıkırdağın yerini alır. Sekizinci haftanın sonunda, embriyonun el ve ayaklarındaki perdeler kalkar, parmaklar birbirinden ayrılır, omuz ve dirsekler belirir. Bebek el ve ayaklarındaki gereksiz dokulardan kurtularak el ve ayak parmaklarını oluşturur. Beyin de benzer şekilde ama daha ustaca yontularak, gereğinden fazla hücrenin oluşturulması ve karşılıklı bağlantı modeli gereğince uymayan hücrelerin yok edilmesiyle şekillenir. Hücrenin intiharı, gelişimsel bir uzlaşmanın sonucu gibi görünmektedir. Planlı hücre ölümü, bir organ ya da doku içindeki hücreleri belirli bir sayıyla sınırlamaya yarar. Kan ve deri hücreleri, progenitor (kaynak) hücreler tarafından sürekli yenilenir ama bu çoğalmanın hücre ölümüyle dengelenmesi gerekir. Erişkin bir insanda programlı hücre ölümü sayesinde her gün 50-70 milyar hücre ölür. Bir yılda çoğalan ve ardından yok edilen hücrelerin toplamı, bir insan ağırlığına eşittir.
Embriyodan Fetüse
Sekiz hafta büyüdükten sonra, embriyo (Yunanca “büyüyen” anlamına gelen embriyo, Latince “oğul” anlamına gelen fetüs haline gelir). Birincisi, ambriyonun hayati iç ve dış yapılarının çoğu, gelişimin en kritik dönemini atlatmıştı. İkincisi, ikinci aya gelindiğinde yolk kesesi artık fazlalık haline gelir ve büzülüp kaybolur. Fetüsün beslenmesi gibi bu son derece önemli görevi plasente üstlenir. Fetüse besin maddesi ve oksijen sağlayan plasena, karbbondioksit ve diğer atık maddeleri de filtre eder.
Plasenta
Yassı yuvarlak kalıp anlamına gelen Latince bir sözcük olan plasenta; süngerimsi, pizza şeklinde bir karaciğere benzer. Plasentanın, büyük bir kısmı annenin kan rezervi içerisinde kalan koryon vilüs ağını saran olağanüstü incelikte kan damarlarıyla bezelidir. Bu rezerv, rahim içi duvara sımsıkı tutunan trofoblastın süngerimsi çıkıntıları arasında oluşan boşluğa dolar. Vilüsler arası boşluğun içerisine doğru çıkıntı yapan koryon vilüsleri, koryonun, trofoblast hücrelerinin yerini alacak en yeni çıkıntılardır. Bir ağacın kökleriyle topraktan beslenmesi gibi koryon vilüslerinin kan damarları da fetüsün ihtiyacı olan her şeyi annenin kanından emerek çekip alır. Üçüncü haftanın sonunda embriyonun kanı koryon vilüslerindeki ince damarlardan akmaya ve bir hafta sonra annenin kanı vilüsler arası boşluğa nüfuz eder. Plasenta, gebeliğin ilk üç ayında fetüsten daha hızlı büyür. 15. haftada fetüsle aynı ağırlığa ulaşır. Doğumda ise fetüsün ağırlıının altıda biri kadardır. Gebelikte meydana gelen herhangi bir kanama fetüsün değil, annenin kanıdır. Plasenta zarar görse bile fetüsün dolaşımı koruma altındadır.
Koryon Vilüs Testi
Koryon vilüs testi yada CVS testi, fetüsteki genetik anormalliklerin saptanmasına yarayan bir doğum öncesi teşhis yöntemidir. Genellikle, gebeliğin 11-13. haftalarında yapılır, koryon vilüslerinden küçük bir hücre örneği alınır. Bu testle, Down sendromu, kistik fibröz, Tay-Sachs hastalığı, orak hücreli anemi ve
talasemi gibi hastalıklar tespit edilir. CVS yapıldıktan sonra kadınların yaklaşık % 1'i düşük yapar. CVS yapıldıktan sonraki düşük tehlikesi, amniyosentez yapıldıktan sonraki düşük tehlikesinden biraz daha yüksektir. Nedeni, CVS’nin daha erken bir döneminde, yani fetüsün zaten düşükle sonuçlanma ihtimalinin yüksek olduğu bir dönemde yapılması olabilir.
Kaçak Fetüs Hücreleri
İlk oluştuğunda plasenta zarı tek bir hücre kalınlığındadır ve fetüsün kan hücreleri bazen mikroskobik aralıklardan sızarak annenin dolaşımına geçer. Annenin kanında 100.000’de 1 kadar yüksek oranda fetüse ait kan hücresi olabilir ve bu oran kromozom anormallikleri olan fetüslerde daha yüksektir. Bu hücreler, bebek doğduktan sonra annenin kan dolaşımında on yıllarca kalabilir. Araştırmacılar, erkek fetüs kök hücrelerinin, doğumdan sonra 50 yılı aşkın süre boyunca annenin kemik iliğinde yaşadığını bulmuşlardır. Bu da, anneden çocuğa nakledilen kemik iliğinin reddedilme ihtimalinin, neden babadan çocuğa nakledilen kemik iliğinden daha düşük olduğunu da açıklayabilir. Annede kalan fetüs hücreleri, anneden nakledilen kemik iliğinin çocuğun vücudu tarafından pek yabancı gibi algılanmamasını sağlayabilir.
Göbek Kordonu
Plasenta, embriyoya ihtiyacı olan her şeyi sağlar, embriyonun atıklarını taşır ve onu zararlı istenmeyen misafirlerden korur. Bunların hepsini de bebeğin cankurtaran halatı yani göbek kordonuyla gerçekleştirir. Embriyo, rahim içi duvarına ilk yerleştiğinde, yeterince gaz, besin maddesi ve atık alışverişi yapılabilecek kadar küçüktü. Daha sonra, büyümenin ilk evrelerinde rahim içinin embriyoya göre yeniden düzenlenmesiyle, kendi dokusundan kısa bir sap oluşur.Embriyonun kalbi ve dolaşımı geliştikçe sapın içindeki kan damarı halkaları da büyür. Fetüs kendi amniyon kesesinde büyüdükçe sap uzar ve kan damarları, rahimde ucunda büyümekte olan plasentanın bir parçası haline gelir. Gebeliğin 40. Haftası geride kaldığında, yaklaşık 55 cm uzunluğunda olan göbek kordonu, amniyon kesesi içinde hortum gibi kıvrılmış, olgun fetüsün serbest hareket etmesine izin verecek haldedir. Damarlar kordonun kendisinden daha uzun olduğundan göbek damarlarının kıvrılıp dolanmasına sık rastlanır. Genellikle halka şeklini alırlar, bebek için zararlı olmayan yalancı düğümler meydana getirirler. Yine de 100 gebelikten birinde kordonda gerçekten düğüm oluşur. Düğüm sıkılabilir ve fetüsün solunum zorluğu çekmesine neden olabilir. Genellikle doğum sırasında, fetüsün kordonun halkası içinden geçmesi sonucu düğüm oluşur. Bu düğümler genellikle gevşek olduğundan endişe verici bir durum yaratmazlar. Güvenli doğumların yaklaşık beşte birinde kordon, fetüsün boynu etrafında gevşek bir halka oluşturur.
Büyüme Hamlesi 9-12. Hafta
Fetüsün vücudu, hızla başına yetişmeye çalışır ve dört hafta içinde baş-popo mesafesi iki katına çıkar. Sivri kuyruğu vücudunun içine doğru çekildikçe virgüle benzeyen önceki şeklini de kaybeder. Sırtı doğrulup düzeldikçe boynu ortaya çıkar ve çenesini göğsünden kaldırır. Yüzü, iki yanda birbirinden uzak duran gözleri, birbirine yapışık dudakları ve düşük duran kulaklarıyla ayrıntıdan yoksundur. Diş etlerinin altında kalıcı dişlerin tomurcukları oluşmaya başlar. 12. haftanın sonuna doğru ayva tüyüne benzer ilk kıllar belirmeye başlar. Tırnakları çıkmaya başlar. Kolları, nihai orantılarına yaklaşır, yine de bacakları hala kısa, uylukları dikkat çekecek kadar küçüktür. Göbek kordonundan geriye, karnına doğru çekilen bağırsakları artık daha az çıkıntı yapar. Dokuzuncu haftada, alyuvarların başlıca oluşum yeri karaciğer iken, 12. haftada karaciğerdeki alyuvar üretim faaliyeti yavaşlar ve dalakta hızlanmaya başlar. Böbrekler idrar üretmeye, safra kesesi de safra salgılamaya başlar. Ayrıca, 10. haftadan itibaren kalp atışlarının elektronik aletlerle tespit edilmesi mümkündür.
İdrar Üretimi
20. haftaya gelindiğinde fetüs günde iki üç tatlı kaşığı kadar idrar üretir. İdrarı tamamen atmadan önce çok dolanbaçlı bir yol izlese de ana karnında geçireceği süre boyunca bu idrarı çıkarmaya devam eder. Her 20-30 dakikada bir mesanesi dolup boşaldığında idrarı, yuttuğu amniyon sıvısına atılır. Yuttuğu bu atık, sindirim borusundan geri emilip fetüsün kan dolaşımına, oradan da, en son plasentaya geçerek atılır.
Kıllar
9-12. haftalarda oluşmaya başlayan kıllar 23. haftaya kadar pek fark edilmez. Önce kaşlar, dudakların üstü ve çene kıllanır. Her bir kıl, cildin alt katmanındaki kıl folikülünden çıkar.
Vücut hareketlenir...
Üçüncü ayda fetüs hareket etmeye başlar. Sinir sistemi hızla gelişerek dakikada ortalama 2,5 milyon nöron üretir. Tüm vücudu kıpırdamaya başlar. Sonraki 4 haftada tekmelediğini, ayaklarını çevirdiğini ve ayak parmaklarını kıvırdığını görebiliriz. Dirseğini, bileğini bükerek, minik elleriyle yumruk yapacak ve yüzünü elleriyle örtecek. Sıkıca yumduğu gözlerini kısarak bakacak, kaşlarını çatacak, dudaklarını büzecek ve ağzını açacak. Dokunuşlara tepki vermeye başlacak. Bu hareketlerin, kasların gelişip büyümesinde ve eklemlerin güçlenmesinde son derece önemli bir rolü vardır. Çünkü fetüs, henüz annenin bu hareketleri hissedemeyeceği kadar küçüktür. Beyin, bu evrede henüz fetüsün hareketlerini kontrol edemez. Bu hareketler istemsiz refleks tipi kasılmalardır.
İçe Bakış
Gebe bir kadın 10-14. haftada ultrason taramasına girebilir. Ana rahminden içeri bakmak için ultrason kullanılması, fetüs gelişimi ve annenin bakımıyla ilgili bilgi ve anlayışımızı kökten değiştirmiştir. Ultrasonla bakmak röntgenden farklı olarak bir tehlike yaratmaz. Ultrason taramalarının fetüse hiçbir zararı yoktur. Ana rahminde fetüs sıvı içinde yaşar. Akciğerleri bile sıvıyla doludur ve ultrason, bakmasını bilen birine fetüs sağlığı ve gelişimi hakkında pek çok şey ifade eden hareketli görüntüler sunar. Bu tarama ile genetik anormalliklere ait erken, ayırt edici teşhis özelliklerinin saptanması mümkündür. Örneğin, nuchal fold (ense kalınlığı) taraması adı verilen ve fetüsün boynunu sıvı içindeki kısmına ait ölçümler ile annenin kanında bulunan iki maddeye ait ölçümleri birlikte değerlendiren bir kadın doğum uzmanı, Down sendromu tespitini güçlendirebilir. Bu yöntem fetüste Down sendromu olduğunu kesin söylemez ama riskin daha iyi hesaplanmasını sağlar. Bebeğin sağlığını kontrol etmek amacıyla yapılan ilk taramada fetüsün büyüklüğüne dayanılarak yürütülen doğum tarihi tahmini, annenin son adet kanaması tarihine bakılarak yürütülen tahminden daha isabetli olabilir. Ayrıca, ultrason ile annenin bir fetüse mi yoksa iki ya da daha fazla fetüse mi hamile olduğu öğrenilir.
Amniyon Sıvısı
Amniyon sıvısı, fetüsün büyüme ve gelişiminde yaşamsal öneme sahiptir. Büyük bir kısmı fetüsün idrarından, plasenta ve fetüsün akciğerlerinden çıkan doku sıvılarından oluşan amniyon sıvısı, içerisindeki sıvı içeriği her 3 saatte bir tamamen değişecek şekilde sürekli yeniden absorbe edilir ve yenilenir. Amniyon sıvısının bir kısmı amniyon ve koryon keselerinin zarlarından rahmin kan damarlarına geçer, bir kısmı göbek kordonundan fetüsün gelişmekte olan akciğerleri ve sindirim borusu tarafından absorbe edilir. Amniyon sıvısının hacmi 12. haftada yaklaşık 25 ml’dir. Gebeliğin ortasından itibaren hızla artarak 34. haftada 0.9 litrelik zirveye ulaşır ama sonra 42. haftaya gelindiğinde esrarengiz bir şekilde birden hızla 280 ml’ye kadar düşer.
Amniyosentez
Amniyosentez, amniyon kesesinden amniyon sıvısı örneği alınarak yapılan doğum öncesi tetkik yöntemidir. Amniyon sıvısındaki hücreler, protein, mineral ve diğer kimyasal maddeler, fetüsün sağlığı ve gelişimi hakkında hekime çok şey söyler. Amniyon sıvısı, gebeliğin sonuna doğru rahim boynundan alınması da mümkündür. Ama yine de amniyosentez gebeliğin başlarında, 15. veya 16. haftalarda da yapılmalıdır. Bu dönemde uzun ince bir iğneyle karın duvarından girilerek örnek alınır. Anne-babanın aile öyküsünde, bebekte Down sendromu gibi ciddi bir genetik ya da kromozom hastalığı olabileceğini düşündüren bir durum varsa amniyosentez yapılması gerekebilir. 35 yaş üzeri gebe kadınlarda kromozom anormalliği olan bir bebeğe hamile olma ihtimali yüksek olduğundan bu kadınlara genellikle amniyosentez yaptırmayı düşünmeleri önerilir. Annenin kanında yapılan ön testler bazen bu olasılığı destekleyebilir. Amniyosentez az da olsa düşüğe neden olma tehlikesi taşır.